Deprecated: Function set_magic_quotes_runtime() is deprecated in /www/htdocs/w00c72e4/dersim/includes/mx_system.php on line 22

Deprecated: preg_replace(): The /e modifier is deprecated, use preg_replace_callback instead in /www/htdocs/w00c72e4/dersim/includes/mx_api.php on line 315

Deprecated: preg_replace(): The /e modifier is deprecated, use preg_replace_callback instead in /www/htdocs/w00c72e4/dersim/includes/mx_api.php on line 315

Deprecated: preg_replace(): The /e modifier is deprecated, use preg_replace_callback instead in /www/htdocs/w00c72e4/dersim/includes/mx_api.php on line 1415
dersim-wiederaufbau.de - DERSİM: HAYDAR IŞIK
dersim-wiederaufbau.de
Ana Menü
ICERIKLER
DERSİM: HAYDAR IŞIK
nivîskar Dersim Dîrok: Cuma, 26. Kasım 2010

aktuelle News Dersim
DERSİM: HAYDAR IŞIK
Tenkil (ortadan kaldırma), tehcir (sürgün) ve tedipin (uslandırma) ardından Dersim kışlaya doldurulmuş, talim terbiye ediliyordu.



“Geçici olan, insanın sonsuza gittiğini sandıklarıdır. Kaleler, saraylar, bahçeler, yollar, kanunlar, emirler, anlaşmalar, zafer anıtları, ibadethaneler, geçicidir. Kalıcı olan ise; insanın en geçici olarak gördükleridir. Rüzgarın esmesi, çocuğun gülmesi, bulut kümelerinin ve kuşların geçmesi, çiçeğin açması, denizin ve çöl çayırının dalgalanmasıdır.” (Josef Nyary’in Lugal-Mesopotamya’nın Romanı)

Katliam yıllarının hemen ardından, kırklı yılların sonlarıydı kışlalar beyaz badanaya boyanmış, her kasabada okullar son bankına kadar doldurulmuş, “Türklük” yemini yapıyor, müsamerelerde şanlı ordunun Piran, Zilan ve Dersim’deki başarıları oynanıyor, Dersimli yeni bir soya devşiriliyordu. Okulda sapına kadar ‘Türklük’ ile doldurulan biz çocuklar eve döndüğümüz zaman, Türkçe bilmeyen anne ve babamıza yabancılaşıyorduk. Ispartalı öğretmenimiz evde de Türkçe konuşmamızı buyurunca ve bunun için gizliden peşimize taktığı, dama çıkıp ocaktan bizim Kürtçe konuşup konuşmadığımızı tespit eden arkadaşlarımızı hafiye olarak kullanınca, bu yeni idioma (dil) hemen alışmış, Kürt evinde artık Türkçe türkü ve şiirler söylenmeye başlamış, köpeğine kızdığı için birbirini acımasız döven babalar başka idiomdan türkü söyleyen, çocuklarıyla övünmeye başlamışlardı.

Bu dilden “Kaf Kalesi” ve Hz. Ali’nin cenkleri, onun, sallayınca dünyayı dolaşan Zülfikar’ı, attığı naraların günümüzde bile semada dolaştıkları vs de okuyunca, Kürtçe iyice geriye itiliyordu. Ama çocuklarının katliamdan kurtulduklarına sevinen analar, hoşnut değillerdi. Çünkü onların dili, ziyaretlerin diliydi, onunla “Duzgin- Kures-Kalmem-Kalferat-Zêl” ve diğerleri anılıyor, çağrılıyordu. Kutsal ziyaretler, kutsal dille çağrılır, o da Kürtçe’ydi. Evdeki kutsal dil, sömürgeci dile kadın yardımıyla dayanırken, aynen yazarın en geçici gördükleri esen rüzgar, akan bulut, sahile vuran dalga gibiydi. Bir halkın dili, ne bir kale ne de saraydı.

Biz, ‘Soyum ırkım uludur!’ derken, tabii Kürt soyu değil, sonradan zorlandığımız, dayatılan soyu kastediyorduk. Bütün bayramlarda asker gibi talim edildiğimiz halde, iş 1 Mayıs’a gelince değişiyordu. ‘Bahar Bayramı’ olarak adlandırılan bu günde, öğretmenimizin emriyle evden getirdiğimiz kumanya ile kırlara çıkarılıyor, tabii kır bayramında, açık ve güzel havada hamasi türküler söylüyor, yeni soyumuzun yüceliğini anlatan şiirler okuyor, öğrencilerin karşısında bir taşa çıkarak, onun yüceliklerini, yüzlerden çekilen kan ve heyecanla anlatıyorduk.

Tenkil (ortadan kaldırma), tehcir (sürgün) ve tedipin (uslandırma) ardından Dersim kışlaya doldurulmuş, talim terbiye ediliyordu. Sonra sürgüne gönderilenler geri dönünce, insanlar ziyaretlerine kavuşmuş kadar sevinmişlerdi. Ama Dersim; insanın kalıcı gördüğü bir saray, ne de yol ne bahçeydi. O, tepelerinde yatırı ve rüzgarı eksik olmayan ebediyetti. Dersim, Tuncelilik ile mücadelede zemin kaybetse, bazı insanları kopya ettikleri yeni davranış biçimlemesine girseler, Kemalist rejim, cem tutmayı yasaklatmış olsa ve yaz gecelerinin rüzgarı gibi insanın yüzüne ipek yumuşaklığında vuran, ruhunda dolaşan lavukeler(türküler) seyrek söylense bile Dersim; gece ve gündüz ve güneş gerçekliği; Tunceli ise yalan ve sahtekarlık üzerine inşa edilen binaydı.

Dersimli ayran içerken, yeni yaşam biçimi ve kültür olarak, Tuncelili tekel rakısı içiyor, ‘sulukule’ ekibinin cazibesine kapılıyor, maço Tuncelili erkekler halkalı kızların bakışlarına takılıp soylu dilden gönül teranelerinde bulunuyor, kahveler yerden mantar gibi bitiyor, Türkçe’yi bile zor konuşan köylüler ‘poker’ oynuyor, Kürt evinin ziynetleri, tarla ve değirmen el değişiyordu. Yeni bir politikacı tipi keskinleşiyor, aşiret ağaları, nüfuzunu parti ağalığıyla sürdürürken, hükümet binaları kapısında jurnalci arzuhalciler türüyor, yerli halktan devşirilen yeni soydan maliye memurları, vergiden kaçırılan hayvanların peşine takılıyor, tüm bunlar ait oldukları topraklara ve insana ihanet ederek geçmişle bağlarını koparıyordu.

Kürdistan illerinde boyveren İsmail Hakkı Tonguç’un asimilasyon yuvalarından beyinleri alınan Tuncelili öğretmenler, şanlı ‘Türklüğün’ savunucuları oluyor, gelecek nesilleri bu ‘soyum ırkım uludur’ şanlı soya hazırlıyorlardı.

“Bütün devletler ittifaktan doğar, devletsizlik ise, ittifaksızlıktan” sözünü içselleştirmiş Tunceliler, devletsizlik yemini yapmış olmalılar ki, birbirlerine yabancı, dağınık, bireysel, bir kör döğüşe saplanmış, gözlerinin önünde kalın perde, yalnız kişisel çıkar derdine düşmüş, lümpenleşip yükselirken, en hızlı devletçiler, yaşadıkları günlere orantılı aritmetik zenginlik kazanıp, halkına ve köküne ihanet ederken, tüm bunların kalıcı olacaklarını sandılar. “Kaymaym Beğ, biz Lozan’a telegraf çektik. Beyime diyem, dedükki, biz Tırk kardeşlerimizden ayrılmayı düşünmezik. Aha Duzgın hakkı için çok yardım yaptık. Şex Seid başkaldırınca da Tırk kardeşlerimizden yana olduk. Atatürk bir peğamberdir.” Diye, soysuz Tuncelili, soylu halkın kaymakamlarıyla sohbetler yapıyor, ver elini öpim, diyecek kadar Dersimlilikten uzaklaşıyor, uzatmalıya komutan, subaya paşam deyip selama dururken; yabancı ele geçmez değer, Kürt ise, kalp parayla bile ölçülmüyordu.

Ama bunlar hep geçicidir. Emir Şeref’in Hiredname’den alıntı yaptığı söz gibi; “Ey ciğerparem, sevgili oğlum, kulak ver şu cevher gibi öğütlerime, temizle içini sedef gibi. Üç kısma ayır gününü geceni, birinci kısmı bilim öğrenmekle geçir. Çünkü bilgisizlik ayıp ve yürzkızartıcıdır. İkinci kısımda bilginlerin peşinden git, oku eskilerin ve yenilerin kitaplarını, üçüncüsünde ise, bildiklerini uygula.”

İşte şimdi Dersimli gençler bu yoldalar. Tuncelilik ise, yıkılıp çöpe atılmakla yüzyüzedir.
Not: Bu yazı 03 Mayıs 03 tarihinde yazıldı.

www.haydar-isik.com

DERSİM: HAYDAR IŞIK

bikarhênerê qeyda xwe nekiriye nikare şîroveyê binivîsîne, ji kerema xwe re xwe qeyd bikin

şîrove yên nivîskarên xwe ne. ji naveroka wan em nikarin birpirsyar werin girtin.


5 nûçeyên dawî
hilbijare
deqdana nûçeyê
deqdana kêmzêde: 0
Tevayî deng: 0

ji kerema xwe re ji bo deqdana vê nûçeyê çirkeke xwe veqetînin
ciwan (herî baş)
zor baş
baş
eh! îdare dike
xerab

girêdankên têkildar

nûçeya herî li ser hev tê xwendin: aktuelle News:

Berhemênana rupel 0.1082 Di saniyê de, 27 Bi lêpirsîna jêrberhemdankê